Yıllarca biriktirdikten sonra 84 m²’lik hayalindeki dairesine taşınan Woo‑sung (Kang Ha‑neul), bu modern yaşamın huzurunun bir zaman sonra kabusa dönüşebileceğini anlamaz. Komşulardan gelen gece yarısı uğultuları, anlaşılmaz çatırtılar ve kapalı bina içindeki kişisel çatışmalar, bu sessiz mekânı psikolojik bir hapishaneye çevirir. Woo‑sung, en üst sır subayı Jin‑ho (Seo Hyun‑woo) ile birlikte, herkesin bir şey sakladığı bu bloğun sırlarını anlamaya çalışırken; apartman yöneticisi Eun‑hwa’nın (Yeom Hye‑ran) soğukkanlı dikkatçiliği gerilimi daha da artırır.Film; toplumsal baskı, mahremiyetin ihlali, paranoya ve komşuluk ilişkilerindeki kırılganlık temalarını, minimal mekân kullanımı ve boğucu atmosfer ile etkileyici biçimde işliyor. Gerilim yavaş yavaş, sinsice yükselen bir tedirginlik olarak salona taşınıyor ve modern kent yaşamının içindeki görmezden gelinen çatlakları gün yüzüne çıkarıyor.

Siz Babama Bakmayın, Brezilyalı bir baba olan Otávio'nun kızının Arjantinli nişanlı ailesiyle ilk kez tanışmak için gittiği Bariloche'de yaşanan kültür çatışmalarını anlatan sıcak bir komedi. Otávio (Leandro Hassum), erkekliği, futbol tutkusu ve Brezilya mizahıyla, gergin kayınpeder Héctor (Gabriel Goity) ile karşı karşıya gelir. Birbirine zıt iki ailenin beklenmedik rekabeti, düğün pastası krizinden akşam yemeği tartışmalarına kadar absürt ve eğlenceli anlara sahne olur. Film, Bariloche'nin manzaraları, samba‑tango ritimleri ve iki Güney Amerika kültürünün karşılaşmasıyla tatlı mizahı harmanlıyor.

High Rollers (2025), Randall Emmett’in sahte adı Ives ile yönettiği, Cash Out (2024) devamı niteliğinde bir banka-kumarahane soygunu-gerilimi. Ustalar çetesinin lideri Mason Goddard (John Travolta), özgürlük dolu suç hayatını yaşarken aşık olduğu Decker’ın (Gina Gershon) bir suikast çetesince kaçırılmasıyla yeniden devreye girer. Mason ve ekibi—kardeşi Shawn (Lukas Haas), teknoloji dahisi Link (Natali Yura), Anton (Quavo) ve Hector gibi destekçilerle—Scarlet Pearl Casino’nun kasasını açmak için ölümcül riskli bir soyguna zorlanır. FBI, Salazar’ın rakip grupları ve iç entrikalar arasında Mason, hem büyük parayı hem de Decker’ın hayatını kurtarmak için her şeyi göze alır.

Travolta, emekli bir üst düzey hırsız olan Mason Goddard rolünde; geçmişini ardında bırakıp huzurlu bir hayat kurmaya çalışırken kardeşi Shawn (Lukas Haas) ona büyük bir banka soygunu planıyla geri döner. Harekete geçmeyi reddetmesine rağmen Mason, Shawn’ın plansız ama tehlikeli girişimiyle kendini yeniden suç dünyasında bulur. Soygun sırasında işler kontrolden çıkar: ekip banka kasasının aslında bir FBI tuzağı olduğunu öğrenince, Mason ve arkadaşları içeride rehinelerle birlikte kapana kısılır. Film boyunca gerilim yükselirken, Mason’un eski sevgilisi Amelia Decker (Kristin Davis), olayları görüşmeye çalışırken hem hayatı hem de kişisel geçmişi orta oyuna döner, aşk ve ihanet iç içe geçer.

Black Water: Abyss, 98 dakikalık saf hayatta kalma gerilimini, Avustralya’nın kuzeyindeki ıssız mağara sistemlerine taşır. Elizabeth McNamee’li Jen ile sevgilisi Eric (Luke Mitchell), en iyi arkadaşları Victor ve sözde rehber Cash’le birlikte keşif amaçlı mağaralara dalar. Ancak tropik fırtına yüzeye ulaşınca mağara hızla suyla dolar ve yolları kapanır. İçeride yalnızca su yoktur — merhametsiz bir tuzak beklenmedik bir dev tuzlu su timsahı şeklinde ortaya çıkar. Oksijen azalırken damarlarında gizlenmiş ihanetler açığa çıkar; hamilelik, hastalık, eski ilişkiler kaynayan gerilimi körükler. Su yükseldikçe, kişisel sırlar su yüzüne çıkar ve dostluklar sınanır .

Inheritance (2025), yönetmen ve senarist Neil Burger tarafından kaleme alınmış küresel çapta bir casus-gerilim filmi. Annesinin ölümünden sonra New York’ta hayatını toparlamaya çalışan Maya (Phoebe Dynevor), cenaze sırasında bir anda yıllardır görmediği babası Sam (Rhys Ifans) karşısına çıkar. Babası, ona günlük 1.000$’lık gizemli bir iş teklif edince Maya, bunu hem ekonomik fırsat hem de baba-kız ilişkisini yeniden kurma şansı olarak görür. Teklifin ardında bir casusluk ağı olduğunu keşfeden Maya, babasını kurtarmak ve sırları çözebilmek için New York’tan Kahire, Delhi ve Seul’e kadar uzanan bir dünya turuna çıkar. Tüm bu süreçte hem babasının eski haberci yönünü hem kendi gizli yeteneklerini test eder . Film, Jason Bourne benzeri yüksek tempolu aksiyon sahneleriyle ilerlerken, özellikle el kamerası iPhone tekniğiyle çekilmiş gerçekçi sokak atmosferleriyle dikkat çekiyor .

Clown in a Cornfield, Eli Craig’in yönettiği, Adam Cesare’nin 2020 tarihli genç yetişkin romanından uyarlanmış bir R-slasher filmi. 17 yaşındaki Quinn Maybrook (Katie Douglas) ve babası Glenn (Aaron Abrams), annesinin ölümünden sonra yeni bir başlangıç için Missouri’nin üvey düşmüş kasabası Kettle Springs’e taşınır. 1991’de kasabanın Baypen Mısır Şurubu Fabrikası'ndaki yangından sonra şehirde moral çöker ve kasabanın maskotu olan “Frendo” adlı palyaço, gençleri hedef alan katil bir figüre dönüşerek mısralar arasından saldırıya başlar. Quinn, okulda hızla popüler bir genç grubuna katılırken, “çok sayıda Frendo”’nün dolaştığı korkunç bir gecede hayatta kalabilmek için zekâsını, cesaretini ve cesur arkadaşlarını bir araya getirir.

War of the Worlds: The Attack (2023), H.G. Wells'in klasik romanını modern bir gençlik-odaklı anlatıyla yeniden yorumluyor. Junaid Syed yönetimli film, İngiltere’de üç genç astronom – Herbert, Ogilvy ve Hannah – etrafında dönüyor. Gökyüzünden düşen bir meteorla başlayan macera, zamanla acımasız bir Marslı istilasına dönüşür. Üçlü, insanlığın kaderini sorgularken sadece hayatta kalmaya değil, zarar gören sevdiklerini korumaya da çalışır.

Film, modern Hindistan’da yaşa, geleneklere ve toplumsal beklentilere meydan okuyarak, iki bağımsız karakterin yollarının kesişmesini ve duygularla örülü iç yolculuklarını anlatıyor. Aşkları yalnızca romantik bir çekim değil, aynı zamanda eşitlik, kırılganlık ve duvarları yıkan bir değişimin sembolü haline geliyor.

Bad Boa’s, özel görevli disiplinli bir dedektif ile asi, kurallara meydan okuyan bir polis memurunun suç ve dostlukla dans ettiği absürt bir komedi macerası. Film, Jandino Asporaat (ex-dedektif) ve Yahya Gaier (rikidop memur) marka iki "boa"yı – yani birbirine zıt ama birlikte çalışmak zorunda kalan polisiye karakterleri – çıkarıyor. Görevleri, şehirdeki büyük bir suikast planını çözmek ve birbirlerinin saçma sapan yöntemlerinden medet ummak.

John ve Sera, yaşadıkları trajik bir düşük sonrası yeni hayata adım atmak ister. Müstakbel yuvalarını ararken, gizemli Emmett tarafından sunulan gösterişli bir evle karşılaşırlar—kilit altında bir bodrum kapısı olduğu sürece ev onlar olacaktır. Başlangıçta akla yatkın gelen anlaşma, zamanla evin değil, John ve Sera arasındaki sırların büyümesine neden olur. John’un geçmişindeki bir ilişki ve iş yerinde ortaya çıkan dava, evde giderek artan paranoya ve gerilim dolu sahneler eşliğinde iyice çetrefilli bir hal alır.

Küresel ısınmanın serbest bıraktığı ölümcül bir bakteri nedeniyle genç doktor Rin’in çalıştığı Bangkok hastanesinde bir zombi salgını patlak verir. Emekli bir Muay Thai dövüşçüsü olan Singh (Mark‑Prin Suparat), hayatını sakin bir geleceğe adayacağı sırada ani kaosun göbeğinde kalır. El ovalarından, diz tekmelerine kadar tüm Muay Thai tekniklerini kullanarak hem sevgilisi Rin’i hem de beklenmedik şekilde karşılaştığı küçük çocuk Buddy’yi ölümcül çekirge sürüsünden kurtarmaya kararlıdır. Kısa hastane koridorlarında başlayan bu mücadele, şehir çapında büyüyen bir kaosa dönüşürken, Singh’in kararlılığı ile aşkı sınanır.

Sıcak bir yaz günü Oslo’da yaşanan gizemli bir elektromanyetik olay sonrası, ölen yakınlar sessiz, çürümüş ama hayatta imiş gibi geri döner. Film, bu doğaüstü durum karşısında kendini kaybeden üç farklı ailenin; genç bir anne Anna’nın (Renate Reinsve) oğlu Elias için, yaşlı Tora’nın eşine ve David’in karısı Eva’ya karşı hissettiği çaresizlik ve umutla örülen psikolojik yolculuğunu derinlemesine işler.

The Last Rifleman, 92 yaşındaki İrlanda asıllı II. Dünya Savaşı gazisi Artie Crawford’ın hikâyesini anlatan duygusal bir yol filmi. Eşini kaybettikten sonra bakım evine hapsolan Artie, D-Day (Normandiya Çıkarması) 75. yıl anma törenine katılmak üzere gelenekleri ve yaşlı bedenini geride bırakarak sessizce bakım evinden kaçar. Kuzey İrlanda’dan Fransa'ya uzanan zorlu ancak umut dolu yolculuğu, yolda karşısına çıkan yardımsever insanlar, geçmişinin gölgeleri ve zafer günlerindeki kaybettiği dostu Charlie’ye duyduğu son vedasıyla içsel bir iyileşme serüvenine dönüşür.

Patrick McKee (Claflin), çocukluğunda yaşadığı travmatik 'Bagman' hikâyesini geride bırakmaya çalışarak ailesiyle birlikte çocukluk evine taşınır. Ancak evin karanlık geçmişi, geceleri duyulan tuhaf sesler ve nadir görülen korku dolu anılarla hızla yeniden hayatlarına sızar. “Bagman” efsanesi—masum çocukları çuvala doldurarak kaçıran esrarengiz varlık—bu kez Patrick’in küçük oğlu Jake’i hedef almıştır. Film, izleyiciyi aşırı revizyonlarla dolu bir kabus atmosferine sokarken, bir babanın ailesini koruma içgüdüsüyle beslenen gerilim dolu bir mücadeleye dönüşür.

Upon Entry, Alejandro Rojas ve Juan Sebastián Vásquez imzalı psikolojik gerilim filmi; Venezuelalı şehir plancısı Diego (Alberto Ammann) ve Barselonalı dansçı Elena (Bruna Cusí) çiftinin Amerika’nın “Fırsatlar Diyarı”na ulaşma hayalleriyle başlar. Newark Havalimanı’nda başvuru sürecini başarıyla geçen ikili, beklenmedik şekilde “ikincil kontrol” içine çekilir. Burada, saatler süren, bireyselleştirilmiş ve giderek baskılayan bir sorguya maruz kalırlar. Cümlelerin sessizliğe gömülüp gizlenelerle dolduğu bu sorgu odası, çiftin güvenini, ilişkisini ve umutlarını test eden bir psikolojik labirente dönüşür.

Katolik temelli (fundamentalist) bir topluluk içinde büyüyen 17 yaşındaki Jem Starling’in hikâyesini anlatıyor. Jem, kilise dans ekibine liderlik ederken, ruhsal normlarla tanımlanan dünyası içinde kendini baskı altında hisseder. İbadet dansları ve içe dönük ritüelleriyle aidiyet arayışına girer; ancak, kilisenin gençlik pastoru Owen Taylor geri döndüğünde, onunla yasak bir yakınlık kurar. Jem arzuyu özgürlükle karıştırırken, Owen durumu “Tanrı’nın iradesi”yle haklı çıkarır. Jem, hem inancı hem de kişisel arzularıyla yüzleşmek zorunda kalırken, içinde bulunduğu topluluğun normlarına karşı çıkan adımlarıyla kendini ve ibadet ritüellerini yeniden tanımlar

Junpei Mizusaki ile Shinji Takagi’nin yönettiği bu anime filmi, Gotham’a “yakuza kasırgası” tehdidiyle başlıyor: gökyüzünden inen jetpack’li yakuza çeteleri, Japonya'nın yüzen adası "Hinomoto"dan Gotham’a saldırıyor Batman ve Robin, kasabanın bu sürreal işgalini araştırırken, aralarında Yakuza Joker, Yakuza Aquaman, Yakuza Wonder Woman gibi grotesk, güçlendirilmiş “Yakuza Justice League” üyeleriyle karşılaşıyor

Film, yüzyıllar önce Amerika İç Savaşı’ndan kaçarak Kanadalı çiftçilere dönüşen Freeman ailesinin mirasını korumak için verdikleri mücadeleyi konu alıyor. Başrolde Danielle Deadwyler’in canlandırdığı asker anneleri Hailey Freeman, ailesiyle Kanada’nın kırsalında izole bir çiftlikte yaşar; gözü dönmüş yağmacı gruplara ve açlıkla sınanmış bir dünyaya karşı hem tarlaları hem de çocuklarını savunmak zorundadır. Oğlu Emanuel’ın dış dünyayla kurmak istediği bağlanma, Hailey’ın sıkı disiplinine bahanedir; çünkü bir yandan kaynaklar tükenmek üzeredir, diğer yandan hayatta kalmak için hem fiziksel hem duygusal fedakârlıklar gereklidir.

Sarsıcı bir intikam hikâyesiyle dikkat çeken Hard Home, kızı acımasız bir seri katil tarafından öldürülen Mary Flint’in evinde yaşanan gerilim dolu yeniden başlayan hikâyesini anlatıyor. Mary, yüksek teknolojiyle donatılmış akıllı evini bir tuzak haline dönüştürüp, katili Diablo’yu içeri davet eder. Bu ölümcül ‘kedi-fare’ oyununda her adım hayati önem taşırken, kadın hem duygusal yıkımıyla baş edip hem de adaletin sınırlarını zorlamak zorunda kalır.

Emekliliğini huzurlu bir resim atölyesinde geçiren eski CIA ajanı Peter (Charlie Weber), geçmişinin sinsice geri döndüğü bir gündü kabul eder. Beklenmedik şekilde karşısına çıkan genç Sophia (Madison Bailey), onun ve eski eşi Elena’nın kızı olduğunu iddia ederek yeni bir sır tablosunu çağırır. Peşlerinden gelen eski tanıdıklar —soğukkanlı bir suikastçı ve karanlık bir operasyondan sorumlu figürler— Peter’ı ve gizemli kız çocuğu Sophia’yı karanlık bir kedi‑fare oyununa sürükler. Peter, hem ailesini korumak hem de gölgede kalmış yeteneklerini yeniden kullanmak zorunda kalır. Hayatta kalma mücadelesi, robüsten aksiyon sekanslarıyla ve gerilimli ikili ilişkilerle örülürken; aynı zamanda onun içsel çatışmalarını da gözler önüne seren bir yolculuğa dönüşür.

Dizi, Pasifik Kuzeybatısı’nda iki seri kundakçıyı durdurmaya çalışan bir dedektif ve bir kundaklama uzmanının ortak mücadelesini anlatıyor. Taron Egerton, eski itfaiyeci ve şimdi kundaklama soruşturmacısı Dave Gudsen’i; Jurnee Smollett ise dedektif Michelle Calderon’ı canlandırıyor. İkili, suçluların izini sürerken, içsel çatışmalar ve gizli sırlarla yüzleşiyor.

New York’ta yaşadığı başarısız bir ilişkinin ardından duygusal ve sosyal olarak yıkılan Jessica, hayatını tamamen değiştirmeye karar verip Londra’ya taşınır. Yeni şehri ve çevresiyle tanışırken, geçmişin gölgeleri peşini bırakmaz; ancak bu yeni başlangıç, Jessica’ya hem kendini keşfetme hem de yeniden güç bulma fırsatı sunar.

Los Angeles sokaklarında gün ortasında meydana gelen şok edici bir cinayet, LAPD dedektifi Mark Meachum’u (Jensen Ackles) şehrin en gizli bir task force’una sürüklüyor. Farklı kolluk birimlerinden gelen ajanlarla kurulan bu seçkin ekip, ilk başta sadece bir cinayeti çözmek üzere yola çıksa da kısa sürede karşılarına çok daha büyük ve karanlık bir komplo çıkıyor.

1962 yılının sisli sabahlarında, Derry kasabasının görülmeyen karanlığı, yerel halkın sırlarla örülü geçmişini gün yüzüne çıkarmaya başlar. IT: Welcome to Derry, Stephen King’in It evrenine geri dönerek Pennywise’ın kökenlerine ışık tutuyor. Jovan Adepo ve Taylour Paige gibi güçlü yetenekler aracılığıyla, kasabanın derinlerine uzanan korku dolu olaylar zinciri; “Black Spot” isimli geceliğe katliamına uzanan yıllar öncesinin travmalarında yankı buluyor. Pennywise’ın ebedi uykusunun 27 yıllık durağan sürecinden çıkışının hemen öncesinde, genç bir aile ve bir grup yerli çocuk, Derry’nin dokusuna nüfuz eden korkularla yüzleşiyor . Tehlike sadece kanlı görüntülerden değil, kasaba hafızasında yer etmiş travmalardan, nefretten ve soğuk savaşın gölgesinden geliyor

MIT'de genç bir dahi olarak dikkat çeken Riri Williams (Dominique Thorne), Black Panther: Wakanda Forever sonrası memleketi Chicago'ya döner ve orada kendi geliştirdiği iron zırhıyla yeniden doğar. Ancak hayallerinin peşinden koşarken büyüyle donanmış tehlikeli bir figürle karşılaşır: Parker Robbins aka “The Hood” (Anthony Ramos), karanlık kuvvetlerle oynayan bir gizemli sırdaş. İkili arasında kurulan bu teknoloji-ve-magic dengesi, Riri’yi hem akademik hem de etik açıdan yoğun bir sorgulama sürecine sürükler.

Dexter Morgan, komadan uyandığında geriye sadece sessizlik ve oğlu Harrison’ın iz bırakmadan kayboluşu kalmıştır. Yüzleşmekten kaçtığı geçmişiyle artık baş başa kalan Dexter, oğluna yüklediği karanlığın ağırlığını ilk kez gerçekten hissetmeye başlar. Onu bulmak ve her şeyi düzeltmek için New York’un karmaşasına doğru yola çıkan Dexter, kendini sadece Harrison’la değil, geçmişte bıraktığını sandığı gölgelerle de hesaplaşırken bulur. Bu yeni şehir, ikisi için de yeni bir başlangıç değil, bambaşka bir sınav olacaktır. Miami Metro’dan gelen Angel Batista’nın soruları geçmişin kapılarını yeniden aralarken, baba ve oğul, kendi iç karanlıklarında yönlerini bulmaya çalışırlar. Ancak yolları kesiştiğinde, birbirlerinden kaçmak yerine birlikte kalmanın tek çıkış olduğunu fark ederler.

Spartacus: House of Ashur, gladyatörlerin kanla yazılmış tarihine yepyeni bir sayfa ekliyor. Bu yeni hikâye, karanlık geçmişiyle yüzleşmeye çalışan kurnaz bir karakterin, hayatta kalmakla yetinmeyip zirveye oynadığı tehlikeli bir yolculuğu konu alıyor. Güç, intikam ve sadakat kavramlarının sınandığı bu evrende, entrikalarla örülü arenaların dışına çıkan olaylar zinciri, izleyiciyi her bölümde daha derin bir girdabın içine çekiyor. Yeni karakterlerle genişleyen evren, hem eski hayranlar hem de bu dünyaya ilk kez adım atanlar için çarpıcı bir atmosfer vadediyor.

Teksas'ın Ransom Kanyonu bölgesinde, üç büyük çiftlik hanedanı toprakları ve aile mirasları için amansız bir mücadele içindedir. Bu mücadele, dış tehditlerin artmasıyla daha da karmaşık bir hâl alır. Merkezde, geçmişte yaşadığı büyük bir kaybın ardından intikam arayışına giren stoik çiftçi Staten Kirkland (Josh Duhamel) yer alır. Staten'ın tek tesellisi, eski aile dostu ve yerel dans salonunun sahibi Quinn O’Grady'dir (Minka Kelly). Ancak, kasabaya gizemli bir kovboyun gelişi, geçmişin sırlarını gün yüzüne çıkarır ve Staten'ın hem topraklarını hem de kalbini koruma mücadelesi daha da zorlaşır.

Vahim bir kazanın ardından yolları kesişen altı yabancı, kendilerini kaderin acımasız bir oyununda bulur. Her biri geçmişinde sakladığı karanlık sırlarla ve işlediği günahlarla yüzleşmek zorunda kalırken, ilahi adaletin gölgesinde birbirleriyle olan görünmez bağlar gün yüzüne çıkmaya başlar.

Öldürülen ödül avcısı Hub Halloran, cehennemin derinliklerinden geri döndürülerek iblis avcısına dönüşür. Onu hayata döndürenin Şeytan olduğunu öğrenen Hub, dünyaya kaçan iblisleri yakalamakla görevlendirilir. Ancak bu mücadelede sadece doğaüstü varlıklarla değil, geçmişindeki karanlık sırlarla da yüzleşmek zorundadır. Ailesiyle karmaşık ilişkisi ve eski hataları peşini bırakmazken, hayat, aşk ve country müzikle ikinci bir şans elde etmenin mümkün olup olmadığını sorgular.

Londra’nın yeraltı dünyasında, Harriganlar ve Stevensonlar arasındaki savaş, her iki imparatorluğu da yıkıma sürükleme tehdidiyle büyürken, hayatta kalmak yalnızca en güçlülere nasip oluyor. Bu kanlı çatışmanın ortasında kalan, sokak akıllı tamirci Harry Da Souza, tehlikeli olduğu kadar karizmatik bir figürdür. Sadakatin değerini iyi bilen Harry, iki tarafın da hedefi haline gelirken, geçmişi ve geleceği arasında bir seçim yapmak zorundadır.

Londra'dan yeni bir başlangıç yapmak isteyen Martyn ve Rebecca, iki küçük çocuğuyla birlikte Glasgow'da güzel bir eve taşınırlar. İlk başta her şey sakin ve pastoral görünür. Ancak, komşuları Jan'ın Rebecca'ya yaptığı sinir bozucu yorumlar ve tuhaf davranışlar, bu huzurlu yaşamın aslında çok daha korkutucu bir gerçeğin başlangıcı olduğunu gösterir.Zamanla, evin ve çevresinin karanlık sırları ortaya çıkmaya başlar. Komşularının davranışları giderek daha rahatsız edici hale gelirken, Rebecca ve Martyn, geçmişteki trajik olaylarla ve kasabanın karanlık tarihleriyle yüzleşmek zorunda kalırlar.

Guatemala'dan ABD'ye seyahat eden küçük bir uçak, bilinmeyen bir nedenle Meksika ormanına düşer. Uçaktaki dokuz yabancı, hayatta kalabilmek için ormanın derinliklerinde kaybolmuş halde bulurlar. Ancak zamanla, kurtulanlar birer birer korkunç bir şekilde öldürülmeye başlar. Hayatta kalan yolcular, katilin kim olduğunu ve aralarındaki güveni nasıl sarsan gizemi çözmek zorunda kalır. Fakat her çözüm, onları daha karanlık sırlarla yüzleştirir. Ormanın derinliklerinde gizlenen geçmişin yankıları, hayatta kalanları, hem katil hem de kendi karanlık içsel korkularıyla yüzleşmeye zorlar.

Küçük bir İrlanda kasabasına, Milenyum’un arifesinde büyük bir Hollywood yapımı gelir. Yapım ekibi, kasaba halkının hayatını değiştirecek bir film çekmeye başlar. Ancak, film setinin derinliklerinde gizli bir sırrın izleri ortaya çıkmaya başlar. Kasaba sakinleri, yıllardır unuttukları veya unutturulmaya çalışılan bir olayla yüzleşmek zorunda kalır. Hollywood yapımcıları, kasabanın karanlık geçmişine dair bir sırra sahipken, bu sırrı gün yüzüne çıkarmak isteyen bir grup kasaba sakini, kasabanın kaderini değiştirecek bir savaşın içine sürüklenir. Kasaba sakinleri, geçmişin ağır yükünü taşırken, gerçekler yavaşça açığa çıkar ve hem kasaba hem de film setindeki herkesin hayatı sonsuza kadar değişir.

Eski bir federal savcı olan Black, Los Angeles’a taşındığında, iş ve kişisel hayatındaki karmaşık dengelerle başa çıkmak zorunda kalır. Şehirdeki büyük bir hukuk bürosunda, uzun yıllardır mesafeli durduğu bir role bürünmesi gerektiğinde, profesyonel ve kişisel çıkarlarının iç içe geçtiği tehlikeli bir ortamda kendini bulur.Ancak Los Angeles’ın parlak ışıkları ve sıcak havasının altında, Black’in geçmişi, peşini bırakmaz. Hem eski iş ilişkileriyle hem de yanlış yaptığı seçimlerle hesaplaşırken, kendini bir anda, daha önce hiç karşılaşmadığı tehlikeli bir yolsuzluk davasının içinde bulur. Gizli ittifaklar, ihanet ve gizli anlaşmalar arasındaki ince çizgide yürürken, hem mesleki hem de kişisel yaşamındaki sınırları zorlamak zorunda kalacaktır.

Hyosan Lisesi'nde sıradan bir gün, beklenmedik bir dehşete dönüşür. Okulun laboratuvarında başlayan gizemli bir salgın, öğrencileri kana susamış yaratıklara çevirirken hayatta kalanlar için ölüm kalım savaşı başlar. Elektrikler kesilir, iletişim kopar ve yardım çok uzaktadır. Lise koridorlarında sıkışıp kalan bir grup öğrenci, sadece zombi ordusuna karşı değil, aynı zamanda açlık, ihanet ve umutsuzlukla da yüzleşmek zorundadır. Dostluk ve düşmanlığın sınırlarının silikleştiği bu korku dolu hayatta kalma mücadelesinde, herkesin yüzleşmesi gereken tek bir gerçek vardır: Bu okuldan sağ çıkamayabilirler.